Pazartesi, 09 Kasım 2020 / Published in Genel

Türkiye’nin Erzincan ilinde yer alan Katre Kadın Danışma ve Dayanışma Derneği; heteroseksüelliğin, cisseksizmin, alloseksizmin, monoseksizmin normal ve zorunlu olarak kabul edildiği dünyamızda, cinsel yönelimlerinden ve cinsiyet kimliklerinden dolayı sistematik bir ayrımcılığa, fiziksel, duygusal, psikolojik saldırılara maruz kalan LGBTİ+’ların güçlenmesi için LGBTİ+’larla (evli geyler, trans kadınlar) atölye çalışmaları yapmıştır. LGBTİ+’lardan şiddet başvuruları almakta ve başvurulara istenilen desteği sağlamaktadır.
CSBR’nin desteği ile gerçekleştirdiği “Erzincan’da LGBTİ+’lar Güçleniyor” projesi ile LGBTİ+’larla atölye çalışmaları yapıyor. Atölyeler; LGBTİ+’ların homofobik/transfobik baskı ve dışlanmanın sonucu olarak ortaya çıkan yalıtılmışlık duygularıyla baş edebilmelerini, LGBTİ+’lar arasında dayanışma becerileri geliştirmeyi, birlikte birbirlerinden öğrenerek farkındalıkları artırmayı ve deneyim paylaşımları yaparak güçlenmeyi hedefliyor.
Katre Kadın Danışma ve Dayanışma Derneği, heteroseksizm ve patriyarka ile mücadele ederek, toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak için çalışıyor.

Katre Kadin joins the campaign through their on-going workshop for LGBTI+ solidarity in Erzincan.

Located in the province of Erzincan, Katre Women’s Consultation and Solidarity Association, works to achieve gender equality by combatting heterosexism and patriarchy. Katre Kadin recieves many applications LGBTI+ individuals experiencing violence, and provides appropriate and necessary supports. This year, supported by CSBR, Katre Kadin launched the “LGBTI+ Getting Stronger in Erzincan” project. Through a series of workshops, the project beings LGBTI+ individuals together with the aim of countering isolation from homophobic and transphobic oppression and exclusion, developing solidarity skills amongst LGBTI+ individuas, and learning from each other through experience exchange.

Salı, 18 Ağustos 2020 / Published in Genel

Türkiye’de ki İnsan Hakları Savunucularına Kapsamlı Destek Programının fon desteği ile gerçekleştirdiğimiz projemizde, kadınların hakları ve alabilecekleri destekler hakkında bilgi sahibi olmalarını sağlamak, şiddet yaşayan kadınların destek mekanizmalarına ulaşabilmelerine destek olmak” amacıyla atölyeler yapmayı planladık.

Projemizin atölyeleri kadın dayanışması ve örgütlenmesinin temel prensiplerine odaklanarak düzenlenecektir.

Projede, eğitici eğitimleri uygulanarak, proje ekibinin alınan eğitimleri, proje bitiminden sonraki çalışmalarda da aktarımını yapması sağlanacaktır. Proje ekibi, halihazırda şiddet başvuruları almakta ve sahada kadınlarla farkındalık grup çalışmaları yapmaktadır; alacağı eğitici eğitimi ile deneyimleri artacak ve güçlenecektir.

Saha temsilcileri, eğitici eğitimleri alarak, yaşadıkları yerlerdeki şiddete maruz bırakılan kadınlara ulaşarak, da(ya)nışma merkezimize yönlendirmeler yapacaklardır. Saha temsilcileri, kadınların kendi aralarında dayanışma ağları kurmalarına dayanışma örneklerinin oluşturulmasına zemin hazırlayacaklardır.

Eğitici eğitimleri kapsamında yapılacak atölye çalışmalarından farkındalık atölyeleri; Covid-19 salgını nedeniyle 17.07.2020 – 22.07.2020 tarihleri arasında 6 gün süresince Zoom üzerinden online olarak 14 kişinin katılımı ile gerçekleştirildi. Atölye çalışmaları, toplumsal cinsiyet, ayrımcılık, dünyada ve Türkiye’de kadın hareketi, erkeklikler, toplumsal cinsiyet ve şiddet, insan hakları, kadın hakları, LGBTİ+ hakları konuları çerçevesinde etkinliklerle gerçekleştirildi.

Toplumsal cinsiyet ayrımcılığının konuşulduğu atölye çalışmasında ; toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklı kadınların ikincilleştirilmesi, cinsiyetçi iş bölümü, eğitim, sağlık, siyaset, mülkiyet gibi alanlarda kadınların daha az söz sahibi olması, ayrımcılığa maruz kalması ve cinsiyetçi söylemler üzerine tartışıldı ve etkinlikler yapıldı.

“Oğlan doğuran övünsün, kız doğuran dövünsün, karı gibi kırıtma, adamakıllı, ev hanımı, insanoğlu“ gibi atasözleri ve deyimlere çok küçük yaşlardan itibaren maruz kalmamız, erkekliğin bu vb. söylemlerle yüceltildiği üzerine konuşuldu.

Erkekliklerin konuşulduğu atölye çalışmasında “hegemonik erkeklik, suç ortağı erkeklik, madun erkeklik, marjinal erkeklik“ olmak üzere 4 tür erkekliğin olduğu üzerine konuşuldu. Bunlardan hegemonik erkekliğin en kritik olduğu, ataerkilliğin inşasında önemli bir rol oynadığı, erkeklikler içinde en dezavantajlı grubun heteroseksüellik dışındaki cinsel yönelimleri nedeniyle madun erkeklikler olduğu üzerine tartışıldı.

Şiddet türleri, şiddet döngüsü üzerine konuşuldu. Her türlü şiddetin öğrenilmiş, seçilmiş, denetlenebilen bir davranış biçimi olduğu üzerine örnekler ve hikayeler üzerinden tartışıldı.

Erkeklerin hayatın her alanında çok fazla ayrıcalıklarının olduğu, askerlik ve sünnet gibi mağduriyetlerinin olduğu yapılan etkinliklerde konuşuldu.

Toplumsal cinsiyet temelli şiddetin konuşulduğu atölye çalışmasında, ülkemizde şu an gündemde olan ve mevcut iktidarın kaldırmaya çalıştığı İstanbul Sözleşmesi’nin öneminden, sözleşmenin kadınlar ve çocuklar başta olmak üzere, herhangi bir ayrım gözetmeksizin bir insanın cinsiyeti üzerinden şiddete maruz bırakılmasının önlenmesi, şiddete uğrayanların korunması ve şiddet faillerinin gerektiği şekilde cezalandırılması için devletlerin yükümlülüklerini tanımlayan bir metin olduğu üzerine konuşuldu. “İstanbul Sözleşmesi’nden Vazgeçmiyoruz“ diyerek Erzincan’da yaptığımız ve Türkiye genelinde yapılan eylemlerden bahsettik.

Rıza inşası kavramından bahsedilerek rızanın nasıl inşa edildiğine, bir kez rıza gösterilmesinin her seferinde rıza vermek anlamına gelmediği üzerine konuşuldu.

Sığınaklarla ilgili bilgi ve deneyim paylaşımı yapıldı. Sığınakların şu anki mevcut durumundan ve nasıl olması gerektiği ile ilgili konuşuldu.

Salı, 18 Ağustos 2020 / Published in Genel

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ NEDİR?

İstanbul Sözleşmesi, kadınlar ve çocuklar başta olmak üzere, herhangi bir ayrım gözetmeksizin,

bir insanın cinsiyeti üzerinden şiddete maruz bırakılmasının önlenmesi, şiddete uğrayanların

korunması ve şiddet faillerinin gerektiği şekilde cezalandırılması için somut hukuki ve toplumsal

adımları tanımlayan, devlete açık ve net yükümlülükler getiren uluslararası bir metindir.

Türkiye, 2011 yılında İstanbul’da törenle imzaya açılan Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadele Hakkındaki Avrupa Konseyi Sözleşmesi’ni,diğer bir adıyla İstanbul Sözleşmesini imzalayan ilk ülkedir. Sözleşme 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

Türkiye’nin de kurucularından olduğu Avrupa Konseyi’nin hazırladığı sözleşme, 45 ülke ve Avrupa Birliği tarafından imzalanmıştır.

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NDEN VAZGEÇMİYORUZ!

İstanbul Sözleşmesi’nin 6. yılında mevcut hükümet sözleşmeden çekilmeyi tartışıyor. İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmek her yıl yüzlerce kadının öldürüldüğü, çocuk istismarlarının arttığı bir ülkede kadınları ve çocukları ateşe atmaktır.

Tartışmalara sebep olan 4. madde; ev içinde şiddete uğrayan herkesi; kadın, çocuk, yaşlı, erkek, engelli gibi pek çok grubu cinsiyet , ırk, renk, dil, din, siyasi veya başka bir görüş, cinsel yönelim, cinsiyet kimliği, medeni hal, göçmenlik statüsü gibi, herhangi bir nedenle ayrımcılık yapmaksızın korumayı temin eder. Aynı ayrımcılık yasağı Anayasa’dada mevcuttur. Sözleşme cinsel kimliklere ilişkin devletlere şiddetten koruma yükümlülüğü getirmektedir.

Sözleşmenin felsefesini ve öngördüğü bütünsel politikayı oluşturan ana tema, hayatın tüm alanlarında kadın erkek eşitliğini sağlamaktır. Sözleşme karşıtlarının öne çıkardığı gerekçeler başka olsa da, asıl sebep sözleşmenin şiddeti cinsiyet eşitsizliğinin bir sonucu olarak tanımlaması ve kadınlarla erkeklerin eşit olduğu fikrini temel almasıdır. Aileyi parçalayan asıl olgunun şiddet olduğu bu denli açıkken, şiddeti önleme amaçlı bir toplumsal metni “aileyi ve toplumu parçalayacağı” iddiasıyla yok etmeye kalkışmak aslında eşitlik fikrini yok etmeye yönelik bir hamledir. Dolayısıyla İstanbul Sözleşmesi’ni savunmak, sadece cinsiyet eşitliği talep edenlerin değil, inanaç, etnik köken, dil, mezhep, felsefi görüş ve bunun gibi nedenlerle ayrımcılığa maruz bırakılan tüm toplumsal kesimlerin en acil gündemi olmalıdır.

İstanbul Sözleşmesi’ni kaldırmaya çalışmak, uygulamamak biz kadınların hayatlarını ellerinden alıyor. Şiddetle mücadele mekanizmalarına yapılan her saldırı kadınlara tehdit, şiddet faillerine teşvik demektir.

Sadece sözleşmenin iptali gündeminin ortadan kalkmasını değil, sözleşmenin devleti yapmakla

yükümlü kıldığı tüm koruma, önleme, tazminat, çok dilli ve anadilinde destek, eşitlik politikaları

geliştirme ve uygulama sorumluluklarının da hemen yerine getirilmesini istiyoruz!

– İstanbul Sözleşmesi ile ilgili tartışmalara derhal son verilsin, İstanbul Sözleşmesi ve 6284

Sayılı Şiddetin Önlenmesi Yasası’nın uygulanmasındaki eksiklikler giderilsin, kadına

yönelik şiddete karşı acil önlem planı yapılsın.

– Kadınların 7/24 ulaşabileceği, farklı dillerde hizmet, ücretsiz, sadece kadın yönelik şiddet

alanında çalışan ayrı bir Alo Şiddet Hattı kurulsun.

– Kadına ve çocuğa yönelik şiddetle ilgili bağımsız bir veri toplama yöntemi geliştirilsin ve

kamuoyuna düzenli olarak bu veriler açıklansın.

– Devletin tüm kademelerinde eşitliği sağlayacak, ayrımcılığa son verecek düzenlemeler

yapılsın. Eşit yurttaşlığın tüm gereklerini sağlamak için acilen somut adımlar atılsın.

– Cinsel şiddetle mücadele koordinasyon ve kriz merkezleri kurulsun.

– Dijital şiddet ve ısrarlı takip yasalarda tanımlansın ve cezası belirlensin.

– Toplumsal cinsiyet eşitliği, eğitimin her kademesinde zorunlu ders olarak müfredata

eklensin.

– İstanbul Sözleşmesi’nin de hükme bağladığı üzere, ülkemizde mülteci ve sığınmacı olarak

yaşayan bütün kadın ve çocukların şiddete karşı korunmasında eşit haklara sahip olması

için açık ve net düzenlemeler yapılsın.

– Her mahallede kolay ulaşılabilir, ücretsiz, nitelikli ve 24 saat hizmet verebilecek kreşler

açılsın.

– Kadınların rahatça 7/24 ulaşabileceği kadın danışma merkezleri ve yeterli sayıda sığınak

açılsın.

– Nafaka tartışmalarına, boşanma süreçlerinde arabuluculuk vs uygulamalarına, boşanma

süreçlerinin zorlaştırılmasına kısacası kadınların kazanılmış haklarına yönelik tüm

tartışmalara bir son verilsin. Boşanma süreçlerinde kadınlara istihdam, barınma, sağlık ve

eğitim olanakları sağlansın. Kadınları şiddete karşı güçlendirecek politikalar hayata

geçirilsin.

– Kadın / Toplumsal Cinsiyet Bakanlığı kurulsun.

Salı, 31 Mart 2020 / Published in Genel

Dünyada ve ülkemizde giderek yaygınlaşan korona salgını ile birlikte biz kadınların üstündeki baskı ve tahakküm katlanarak artmaktadır. Kadınlar en çok en yakınları tarafından (baba, abi, koca, yakın akraba) şiddete maruz bırakılıyor ve öldürülüyor. Sosyal izolasyonun sağlanması için evlere kapandığımız günden beri, erkek şiddeti daha fazla artmaya başladı. Çünkü kadınlar, kendisine şiddet uygulayan kişiyle aynı evde daha uzun süre birlikte kalmak zorunda. Korona salgınından önce kadınlar; şiddete uğradığında polise, karakola, savcılığa daha rahat şikayette bulunabiliyor, evde yalnız kaldıklarında telefon aracılığıyla da şikayet edebiliyorlardı. Ancak korona salgınıyla birlikte evlerde sürekli şiddet uygulayanla bir arada kalmak zorunda olan kadınlar, şiddet başvurusunda bulunmakta zorlanabiliyor.

Korona salgının getirdiği sağlık problemleri ve artan ekonomik kriz kadınlar için birçok sorunu da beraberinde getirdi. “Evde kal” çağrılarıyla sosyal devletten beklenen ve sosyal devletin yapması gereken işlerin çoğunu kadınlar şikayet etmeden, doğal görevleriymiş gibi ücretsiz bir şekilde yapmaya mahkum ediliyor.

“Hayat eve sığar, evde hayat var” güzel, afilli sloganlar ama gerçeği yansıtmıyor. Var olan aile içi erkek şiddeti ile evdeki hayat zaten yok ediliyordu. Salgınla birlikte de hayat eve sığmadığı gibi evi kadınlara dar ediyor. Hayatın eve sığabilmesi için kadınlara güvenli bir ortam sağlanmalı, 6284 Sayılı Yasa ve İstanbul Sözleşmesi uygulanmalıdır. Aksi halde hayat yok edildiği gibi evinde bir anlamı kalmıyor.

Erkek şiddetinin olmadığı sağlıklı günlere, dayanışmayla.

Hayatlarımızı tehdit eden salgın sürecine ve bu süreçte artan erkek şiddetine karşı taleplerimiz;

  • Karakol, polis merkezleri ve savcılıkların salgın bahane edilerek, sadece acil işlemler denilerek kadınların şikayet başvurularını reddetmemelerini ve ivedilikle işleme almalarını,
  • 183 Acil Destek Hattının 7/24 aksaklıklar olmadan başvurulara destek vermesini,
  • 6284 Sayılı Kanun salgın hastalıklar bahane edilerek askıya alınmamalı, 6284 Sayılı Kanun kapsamındaki tedbirler uygulanmalı,
  • Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın kadına yönelik şiddete karşı kamu spotları hazırlamasını,
  • Korona salgını sürecinin şeffaf bir şekilde yürütülmesini,
  • Bütün sağlık hizmetleri ve sağlık ürünlerinin ücretsiz ve erişilebilir olmasını,
  • Sağlık çalışanlarının haklarının korunmasını ve ekipman ihtiyaçlarının giderilmesini,
  • KHK ile işten atılmış sağlık çalışanlarının görevlerine iade edilmesini,
  • Sağlık çalışanları ve zorunlu sektörler dışında çalışanlara ücretli izin verilmesini talep ediyoruz.
TOP