Türkiye’deki İnsan Hakları Savunucularına Kapsamlı Destek Programı
Türkiye’de ki İnsan Hakları Savunucularına Kapsamlı Destek Programının fon desteği ile gerçekleştirdiğimiz projemizde, kadınların hakları ve alabilecekleri destekler hakkında bilgi sahibi olmalarını sağlamak, şiddet yaşayan kadınların destek mekanizmalarına ulaşabilmelerine destek olmak” amacıyla atölyeler yapmayı planladık.
Projemizin atölyeleri kadın dayanışması ve örgütlenmesinin temel prensiplerine odaklanarak düzenlenecektir.
Projede, eğitici eğitimleri uygulanarak, proje ekibinin alınan eğitimleri, proje bitiminden sonraki çalışmalarda da aktarımını yapması sağlanacaktır. Proje ekibi, halihazırda şiddet başvuruları almakta ve sahada kadınlarla farkındalık grup çalışmaları yapmaktadır; alacağı eğitici eğitimi ile deneyimleri artacak ve güçlenecektir.
Saha temsilcileri, eğitici eğitimleri alarak, yaşadıkları yerlerdeki şiddete maruz bırakılan kadınlara ulaşarak, da(ya)nışma merkezimize yönlendirmeler yapacaklardır. Saha temsilcileri, kadınların kendi aralarında dayanışma ağları kurmalarına dayanışma örneklerinin oluşturulmasına zemin hazırlayacaklardır.
Eğitici eğitimleri kapsamında yapılacak atölye çalışmalarından farkındalık atölyeleri; Covid-19 salgını nedeniyle 17.07.2020 – 22.07.2020 tarihleri arasında 6 gün süresince Zoom üzerinden online olarak 14 kişinin katılımı ile gerçekleştirildi. Atölye çalışmaları, toplumsal cinsiyet, ayrımcılık, dünyada ve Türkiye’de kadın hareketi, erkeklikler, toplumsal cinsiyet ve şiddet, insan hakları, kadın hakları, LGBTİ+ hakları konuları çerçevesinde etkinliklerle gerçekleştirildi.
Toplumsal cinsiyet ayrımcılığının konuşulduğu atölye çalışmasında ; toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklı kadınların ikincilleştirilmesi, cinsiyetçi iş bölümü, eğitim, sağlık, siyaset, mülkiyet gibi alanlarda kadınların daha az söz sahibi olması, ayrımcılığa maruz kalması ve cinsiyetçi söylemler üzerine tartışıldı ve etkinlikler yapıldı.
“Oğlan doğuran övünsün, kız doğuran dövünsün, karı gibi kırıtma, adamakıllı, ev hanımı, insanoğlu“ gibi atasözleri ve deyimlere çok küçük yaşlardan itibaren maruz kalmamız, erkekliğin bu vb. söylemlerle yüceltildiği üzerine konuşuldu.
Erkekliklerin konuşulduğu atölye çalışmasında “hegemonik erkeklik, suç ortağı erkeklik, madun erkeklik, marjinal erkeklik“ olmak üzere 4 tür erkekliğin olduğu üzerine konuşuldu. Bunlardan hegemonik erkekliğin en kritik olduğu, ataerkilliğin inşasında önemli bir rol oynadığı, erkeklikler içinde en dezavantajlı grubun heteroseksüellik dışındaki cinsel yönelimleri nedeniyle madun erkeklikler olduğu üzerine tartışıldı.
Şiddet türleri, şiddet döngüsü üzerine konuşuldu. Her türlü şiddetin öğrenilmiş, seçilmiş, denetlenebilen bir davranış biçimi olduğu üzerine örnekler ve hikayeler üzerinden tartışıldı.
Erkeklerin hayatın her alanında çok fazla ayrıcalıklarının olduğu, askerlik ve sünnet gibi mağduriyetlerinin olduğu yapılan etkinliklerde konuşuldu.
Toplumsal cinsiyet temelli şiddetin konuşulduğu atölye çalışmasında, ülkemizde şu an gündemde olan ve mevcut iktidarın kaldırmaya çalıştığı İstanbul Sözleşmesi’nin öneminden, sözleşmenin kadınlar ve çocuklar başta olmak üzere, herhangi bir ayrım gözetmeksizin bir insanın cinsiyeti üzerinden şiddete maruz bırakılmasının önlenmesi, şiddete uğrayanların korunması ve şiddet faillerinin gerektiği şekilde cezalandırılması için devletlerin yükümlülüklerini tanımlayan bir metin olduğu üzerine konuşuldu. “İstanbul Sözleşmesi’nden Vazgeçmiyoruz“ diyerek Erzincan’da yaptığımız ve Türkiye genelinde yapılan eylemlerden bahsettik.
Rıza inşası kavramından bahsedilerek rızanın nasıl inşa edildiğine, bir kez rıza gösterilmesinin her seferinde rıza vermek anlamına gelmediği üzerine konuşuldu.
Sığınaklarla ilgili bilgi ve deneyim paylaşımı yapıldı. Sığınakların şu anki mevcut durumundan ve nasıl olması gerektiği ile ilgili konuşuldu.
- Published in Genel
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ NEDİR?
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ NEDİR?
İstanbul Sözleşmesi, kadınlar ve çocuklar başta olmak üzere, herhangi bir ayrım gözetmeksizin,
bir insanın cinsiyeti üzerinden şiddete maruz bırakılmasının önlenmesi, şiddete uğrayanların
korunması ve şiddet faillerinin gerektiği şekilde cezalandırılması için somut hukuki ve toplumsal
adımları tanımlayan, devlete açık ve net yükümlülükler getiren uluslararası bir metindir.
Türkiye, 2011 yılında İstanbul’da törenle imzaya açılan Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadele Hakkındaki Avrupa Konseyi Sözleşmesi’ni,diğer bir adıyla İstanbul Sözleşmesini imzalayan ilk ülkedir. Sözleşme 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Türkiye’nin de kurucularından olduğu Avrupa Konseyi’nin hazırladığı sözleşme, 45 ülke ve Avrupa Birliği tarafından imzalanmıştır.
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NDEN VAZGEÇMİYORUZ!
İstanbul Sözleşmesi’nin 6. yılında mevcut hükümet sözleşmeden çekilmeyi tartışıyor. İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmek her yıl yüzlerce kadının öldürüldüğü, çocuk istismarlarının arttığı bir ülkede kadınları ve çocukları ateşe atmaktır.
Tartışmalara sebep olan 4. madde; ev içinde şiddete uğrayan herkesi; kadın, çocuk, yaşlı, erkek, engelli gibi pek çok grubu cinsiyet , ırk, renk, dil, din, siyasi veya başka bir görüş, cinsel yönelim, cinsiyet kimliği, medeni hal, göçmenlik statüsü gibi, herhangi bir nedenle ayrımcılık yapmaksızın korumayı temin eder. Aynı ayrımcılık yasağı Anayasa’dada mevcuttur. Sözleşme cinsel kimliklere ilişkin devletlere şiddetten koruma yükümlülüğü getirmektedir.
Sözleşmenin felsefesini ve öngördüğü bütünsel politikayı oluşturan ana tema, hayatın tüm alanlarında kadın erkek eşitliğini sağlamaktır. Sözleşme karşıtlarının öne çıkardığı gerekçeler başka olsa da, asıl sebep sözleşmenin şiddeti cinsiyet eşitsizliğinin bir sonucu olarak tanımlaması ve kadınlarla erkeklerin eşit olduğu fikrini temel almasıdır. Aileyi parçalayan asıl olgunun şiddet olduğu bu denli açıkken, şiddeti önleme amaçlı bir toplumsal metni “aileyi ve toplumu parçalayacağı” iddiasıyla yok etmeye kalkışmak aslında eşitlik fikrini yok etmeye yönelik bir hamledir. Dolayısıyla İstanbul Sözleşmesi’ni savunmak, sadece cinsiyet eşitliği talep edenlerin değil, inanaç, etnik köken, dil, mezhep, felsefi görüş ve bunun gibi nedenlerle ayrımcılığa maruz bırakılan tüm toplumsal kesimlerin en acil gündemi olmalıdır.
İstanbul Sözleşmesi’ni kaldırmaya çalışmak, uygulamamak biz kadınların hayatlarını ellerinden alıyor. Şiddetle mücadele mekanizmalarına yapılan her saldırı kadınlara tehdit, şiddet faillerine teşvik demektir.
Sadece sözleşmenin iptali gündeminin ortadan kalkmasını değil, sözleşmenin devleti yapmakla
yükümlü kıldığı tüm koruma, önleme, tazminat, çok dilli ve anadilinde destek, eşitlik politikaları
geliştirme ve uygulama sorumluluklarının da hemen yerine getirilmesini istiyoruz!
– İstanbul Sözleşmesi ile ilgili tartışmalara derhal son verilsin, İstanbul Sözleşmesi ve 6284
Sayılı Şiddetin Önlenmesi Yasası’nın uygulanmasındaki eksiklikler giderilsin, kadına
yönelik şiddete karşı acil önlem planı yapılsın.
– Kadınların 7/24 ulaşabileceği, farklı dillerde hizmet, ücretsiz, sadece kadın yönelik şiddet
alanında çalışan ayrı bir Alo Şiddet Hattı kurulsun.
– Kadına ve çocuğa yönelik şiddetle ilgili bağımsız bir veri toplama yöntemi geliştirilsin ve
kamuoyuna düzenli olarak bu veriler açıklansın.
– Devletin tüm kademelerinde eşitliği sağlayacak, ayrımcılığa son verecek düzenlemeler
yapılsın. Eşit yurttaşlığın tüm gereklerini sağlamak için acilen somut adımlar atılsın.
– Cinsel şiddetle mücadele koordinasyon ve kriz merkezleri kurulsun.
– Dijital şiddet ve ısrarlı takip yasalarda tanımlansın ve cezası belirlensin.
– Toplumsal cinsiyet eşitliği, eğitimin her kademesinde zorunlu ders olarak müfredata
eklensin.
– İstanbul Sözleşmesi’nin de hükme bağladığı üzere, ülkemizde mülteci ve sığınmacı olarak
yaşayan bütün kadın ve çocukların şiddete karşı korunmasında eşit haklara sahip olması
için açık ve net düzenlemeler yapılsın.
– Her mahallede kolay ulaşılabilir, ücretsiz, nitelikli ve 24 saat hizmet verebilecek kreşler
açılsın.
– Kadınların rahatça 7/24 ulaşabileceği kadın danışma merkezleri ve yeterli sayıda sığınak
açılsın.
– Nafaka tartışmalarına, boşanma süreçlerinde arabuluculuk vs uygulamalarına, boşanma
süreçlerinin zorlaştırılmasına kısacası kadınların kazanılmış haklarına yönelik tüm
tartışmalara bir son verilsin. Boşanma süreçlerinde kadınlara istihdam, barınma, sağlık ve
eğitim olanakları sağlansın. Kadınları şiddete karşı güçlendirecek politikalar hayata
geçirilsin.
– Kadın / Toplumsal Cinsiyet Bakanlığı kurulsun.
- Published in Genel
KORONA SALGINI SÜRECİNE DAİR BASIN METNİMİZ
Dünyada ve ülkemizde giderek yaygınlaşan korona salgını ile birlikte biz kadınların üstündeki baskı ve tahakküm katlanarak artmaktadır. Kadınlar en çok en yakınları tarafından (baba, abi, koca, yakın akraba) şiddete maruz bırakılıyor ve öldürülüyor. Sosyal izolasyonun sağlanması için evlere kapandığımız günden beri, erkek şiddeti daha fazla artmaya başladı. Çünkü kadınlar, kendisine şiddet uygulayan kişiyle aynı evde daha uzun süre birlikte kalmak zorunda. Korona salgınından önce kadınlar; şiddete uğradığında polise, karakola, savcılığa daha rahat şikayette bulunabiliyor, evde yalnız kaldıklarında telefon aracılığıyla da şikayet edebiliyorlardı. Ancak korona salgınıyla birlikte evlerde sürekli şiddet uygulayanla bir arada kalmak zorunda olan kadınlar, şiddet başvurusunda bulunmakta zorlanabiliyor.
Korona salgının getirdiği sağlık problemleri ve artan ekonomik kriz kadınlar için birçok sorunu da beraberinde getirdi. “Evde kal” çağrılarıyla sosyal devletten beklenen ve sosyal devletin yapması gereken işlerin çoğunu kadınlar şikayet etmeden, doğal görevleriymiş gibi ücretsiz bir şekilde yapmaya mahkum ediliyor.
“Hayat eve sığar, evde hayat var” güzel, afilli sloganlar ama gerçeği yansıtmıyor. Var olan aile içi erkek şiddeti ile evdeki hayat zaten yok ediliyordu. Salgınla birlikte de hayat eve sığmadığı gibi evi kadınlara dar ediyor. Hayatın eve sığabilmesi için kadınlara güvenli bir ortam sağlanmalı, 6284 Sayılı Yasa ve İstanbul Sözleşmesi uygulanmalıdır. Aksi halde hayat yok edildiği gibi evinde bir anlamı kalmıyor.
Erkek şiddetinin olmadığı sağlıklı günlere, dayanışmayla.
Hayatlarımızı tehdit eden salgın sürecine ve bu süreçte artan erkek şiddetine karşı taleplerimiz;
- Karakol, polis merkezleri ve savcılıkların salgın bahane edilerek, sadece acil işlemler denilerek kadınların şikayet başvurularını reddetmemelerini ve ivedilikle işleme almalarını,
- 183 Acil Destek Hattının 7/24 aksaklıklar olmadan başvurulara destek vermesini,
- 6284 Sayılı Kanun salgın hastalıklar bahane edilerek askıya alınmamalı, 6284 Sayılı Kanun kapsamındaki tedbirler uygulanmalı,
- Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın kadına yönelik şiddete karşı kamu spotları hazırlamasını,
- Korona salgını sürecinin şeffaf bir şekilde yürütülmesini,
- Bütün sağlık hizmetleri ve sağlık ürünlerinin ücretsiz ve erişilebilir olmasını,
- Sağlık çalışanlarının haklarının korunmasını ve ekipman ihtiyaçlarının giderilmesini,
- KHK ile işten atılmış sağlık çalışanlarının görevlerine iade edilmesini,
- Sağlık çalışanları ve zorunlu sektörler dışında çalışanlara ücretli izin verilmesini talep ediyoruz.
- Published in Genel
“Renklerin Dayanışması İle Güçleneceğiz” Projesi
Heinrich Böll Stiftung Derneği’nin desteği ile gerçekleştirdiğimiz projemizde, kadınların hakları ve alabilecekleri destekler hakkında bilgi sahibi olmalarını sağlamak, şiddet yaşayan kadınların destek mekanizmalarına ulaşabilmelerine destek olmak” amacıyla atölyeler yapmayı planladık.
Derneğimizin üyesi ve gönüllüsü olan kadınlar için kapasite geliştirme çalışmaları “haklarımız, farkındalık ve hukuk atölyeleri” çerçevesinde gerçekleştirilecektir. Projemizin atölyeleri kadın dayanışması ve örgütlenmesinin temel prensiplerine odaklanarak düzenlenecektir.
Projede, eğitici eğitimleri uygulanarak, proje ekibinin alınan eğitimleri, proje bitiminden sonraki çalışmalarda da aktarımını yapması sağlanacaktır. Proje ekibi, halihazırda şiddet başvuruları almakta ve sahada kadınlarla farkındalık grup çalışmaları yapmaktadır; alacağı eğitici eğitimi ile deneyimleri artacak ve güçlenecektir.
Saha temsilcileri, eğitici eğitimleri alarak, yaşadıkları yerlerdeki şiddete maruz bırakılan kadınlara ulaşarak, da(ya)nışma merkezimize yönlendirmeler yapacaklardır. Saha temsilcileri, kadınların kendi aralarında dayanışma ağları kurmalarına dayanışma örneklerinin oluşturulmasına zemin hazırlayacaklardır.
Atölye çalışmalarının konu başlıkları, kadınlarla yaptığımız grup çalışmalarında alınan geri bildirimler sonucunda, ortaya çıkan şiddetle mücadelede karşılaşılan sorunlara ve kadınların yaşadığı sorunlara karşılık olarak belirlenmiştir. Yasal haklarımız ve alabileceğimiz destekler hakkında bilgi, deneyim sahibi olmak, kadın bakış açısı konusunda farkındalık kazanmak, yasal, hak ve düzenlemelerin kadınlar için daha etkin kullanılmasını sağlamak, kadınların, ev içinde ve kentsel yaşamda konumlarını güçlendirmelerine, kamusal alanda görünür olmalarına destek olmak, kadınlar için araştırmalar yürütmek, savunuculuk yapmak, yazı, haber yazmak ve yasaların kadınlar lehine uygulanmasını takip etmek, kadınların cinsel, fiziksel, sosyal ve duygusal şiddete karşı mücadele edebilmeleri için destek sağlamak amacıyla, atölye konuları belirlenmiştir.
Hukuk atölyeleri;eğitim,ve hukuki haklar, adli yardım, şikayet mercileri ve mekanizmalar,6284 sayılı kanun, CEDAW, İstanbul Sözleşmesi,nafaka hakkı konularında farkındalık atölyeleri; toplumsal cinsiyet, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklı şiddet, kadının insan hakları, erken yaşta evlilikler,ayrımcılık, LGBTİ+ hakları, cinsel, bedensel , üreme hakları konularında yapılmasına karar verilmiştir.
Hukuk atölyelerimiz, kadının insan hakları ve kadın haklarına yönelik yasalar hakkında bilgilenmelerini sağlamak üzere planlanmıştır.
Kadınların, hukuki konularda bilgi sahibi olmalarının şiddetle mücadeleye başlamaları için tek başına yeterli olmadığı bilinen bir gerçektir. Kadınların hakları konusunda edindikleri hukuki bilgiler, toplumsal cinsiyet eşitliği farkındalığıyla buluştuğunda şiddete karşı çok daha güçlü bir mücadele sürdürebilmektedirler.
Farkındalık atölyelerimiz, “kadınların geleneksel rolleri içinde, kadın olmanın gereğiymiş gibi yaşadıkları şiddet ve hak ihlallerini fark etmeleri ve bununla mücadele etmeye başlamaları” amacıyla uygulanacaktır. Katılımcılarımızın eğitim ve deneyim paylaşımlarıyla farkındalık; çevrelerindeki diğer kadınlarla dayanışma ve birlikte güçlenme motivasyonunu artıracaktır.
- Published in Genel
8 Mart Dünya Kadınlar Günü
Katre Kadın Danışma ve Dayanışma Derneği olarak feminist ilke ve yöntemlerle hiçbir ayrım gözetmeksizin kadınları ve LGBTİ+ ları destekleyici çalışmalar yürütmekteyiz. Kadınlar ve LGBTİ+ lar olarak birbirimizden güç alarak ve dayanışarak erkek şiddeti ile mücadelemizi sürdürüyor, haklarımız ve hayatlarımızı savunuyoruz.
Rengimiz, dilimiz, inancımız farketmeksizin; haklarımıza, kazanımlarımıza saldırılar, katmerli sömürü, baskı ve şiddet artarak devam ediyor. Cinsiyete dayalı iş bölümü ile patriyarka ve kapitalizm, her gün kendini yeniden üretiyor. Patriyarkal sistem; evde, işte, sokakta her gün biz kadınları baskılamaya ve sömürmeye devam ediyor.
Hayatlarımızın her anını, denetleme hakkını kendinde gören, saat kaçta nerede olduğumuza, ne giydiğimize müdahale edip, ev içindeki emeğimizi görünmez kılan, iş yerlerinde güvencesiz ve esnek çalıştırılmaya bizleri mahkum eden, eşit işe eşit ücret talebimizi yok sayan erkeklerden ve erkek egemen sistemden alacaklıyız.
Sözümüzle, itirazımızla, haklı mücadelemiz ve haklı taleplerimizle sesleniyoruz.
Biz kadınlar haklarımız, hayatlarımız ve kazanımlarımız için mücadeleye etmeye devam edeceğiz. Bizler; yaşanabilir, özgür, eşit, sömürüsüz ve savaşsız bir ülke ve dünyadan yanayız!
Tüm yasaklamalara rağmen, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü kutlamaktan vazgeçmeyeceğiz.
Yaşasın 8 Mart
Wes Bo 8 Adar
Biji 8 Adare
- Published in Genel
KATRE KADIN DANIŞMA VE DAYANIŞMA DERNEĞİ 2020/2 E-BÜLTEN YAYINLANDI
- Published in Genel
14 Şubat Sevgililer Günü İle İlgili Basın Açıklaması
Bugün 14 Şubat Sevgililer Günü, bugün en romantik en kırmızı kalpli, bol balonlarla, bol güllerle bezetilerek aşk kisvesi altında hayatlarımıza ipotek koyularak, şiddetin meşrulaştırıldığı gün. Aşkın sevginin evliliğin biz kadınlara dayatılıp, pazarlanıp, güzellemelerinin yapıldığı gün.
Günler öncesinden telefonlarımıza çeşitli bankalardan, firmalardan sevgilimize hangi hediyeyi alırsak daha makbule geçeceğini tembihleyen mesajlar gelir. Bütün kadınların falanca markanın feşmekanca pırlanta yüzüğüne bayılacağının reklamı döner günlerce televizyon ekranlarında. Patriyarkanın kanla beslediği elmas madenlerindeki çocuk işçilerin ve insan hakları ihlallarinin kanlarıyla yıkanmış tek taşları; yine erkek şiddetini besleyen, meşrulaştıran, şiddeti başka bir şiddetle süsleyen ve bizlere dayatan bugüne isyanımız var.
Evlilikte ve ikili ilişkilerde yaşanan şiddet görünmez kılınıp, pahalı hediyelerle unutturulmaya çalışılıyor. Heteroseksüel kadın ve erkek ilişkilerini kutsayarak hem biz kadınları tahakküm altına almaya çalışan hem de cinsel yönelimi farklı olanlarımızı toplum tarafından dışlayan egemen bir ahlak anlayışı yaratarak bugünleri bizlere özel gün olarak sunuyorlar.
Biz kadınlar, her gün erkekler tarafından öldürülürken tacize, tecavüze, şiddete, her türlü baskı ve sömürüye maruz bırakılırken 14 Şubat Sevgililer Günü’nün erkekler tarafından bizlere lütufmuş gibi sunulduğu eşit olmayan aşk güzellemelerine itirazımız var. Erk olmanın ayrıcalığı ile şiddetin, sömürünün üzerini senede bir gün pahalı hediyeler ve yemeklerle kapatmaya çalışamazsınız. “Seni uğruna ölecek kadar seviyorum, seven insan kıskanır” diyerek hayatlarımızı tahakküm altına alan, biz kadınları mülkü olarak gören erkeklerin aşkları, sevgileri her gün bizleri öldürüyor. Biz eşit, özgür, şiddetsiz bir yaşamı; reddettiğimiz, boşanmak istediğimiz için öldürülmediğimiz her günü bütün özel günlere tercih ediyoruz.
Biz kadınların;
- Erkeklerin, toplumun; evlilik, aile adı altında bizlere dayattıkları bu düzene itirazı var.
- Eşit olmayan aşka, sevgiye itirazı var.
- Bizi eve hapseden, tecrit eden evliliklere itirazı var
- Giydiğimiz kıyafetten tutun o saatte orada olmamıza kadar hayatımızın her alanına müdahale etmeyi kendilerinde hak olarak görenlere itirazı var.
- Kaç çocuk yapacağımıza karışan, bedenimiz üzerinde söz hakkı olduğunu düşünen haklarımızı kısıtlayan yasalara itirazı var.
- Hayırı naz olarak görenlere itirazı var. Hayır, hayırdır.
- İlişkilerde bizleri aşağılayan, küçük düşüren, söz hakkının sadece kendisine ait olduğunu düşünerek bizi flört şiddetine maruz bırakanlara itirazı var.
- Hayatımızı kolaylaştırdığı düşünülen robotlar, hediye ederek hayatımızı mutfağa hapsedenlere itirazı var.
- Aile içi şiddette, tacizde, tecavüzde; evin düzeni, ailenin huzuru, elalemin ne diyeceği yüzünden kadınları susmak zorunda bırakan, kadının iradesini erk’in buyruğuna uymaya bırakan düzene itirazı var.
- “Ailesiz kadın korumasız kadındır” diyerek bizlere en yakın şiddetin aileden geldiğinin üstünü kapatan zihniyetlere itirazı var. Daha bir kaç gün önce babası tarafından katledilen Şeyma ailesi tarafından mı korunmuştu?
Hediyeniz, aşkınız sizin; hayatlarımız, özgürlüğümüz bizim olsun.
- Published in Genel
KATRE KADIN DANIŞMA VE DAYANIŞMA DERNEĞİ 2020/1 E-BÜLTEN YAYINLANDI
- Published in Genel
Çocukların Cinsel İstismarının Affı Olmaz!
İktidarın, küçük yaştaki kız çocuklarıyla evlenen erkeklerin istismar suçundan affedilmesine yönelik bir tasarı hazırladığıyla ilgili haberler bir süredir basına yansımaktadır. Son çıkan haberlere göre AKP tarafından 15 yaş farkının bir kriter olarak benimsenmiş olduğu ve çocuk istismarını meşrulaştıracak bu affın bütçe görüşmeleri tamamlandıktan sonra, Ocak 2020 gibi meclise getirileceği söylenmekte. AKP 2016 yılından beri sistematik olarak çocuk yaşta, zorla ve erken evlendirmelerin önünü açacak, çocuk istismarını meşrulaştıracak bu af da dahil, birtakım yasa değişiklikleri ve uygulamaları gerçekleştirmeye çalışmaktadır. Bu çerçevede, kadın örgütlerinin tüm itirazlarına rağmen 2016 yılında Torba Kanun ile çocukların cinsel istismarına ilişkin cezayı düzenleyen TCK 103. maddesinin 1. ve 2. fıkralarına 12 yaş ayrımı getirilmiş, 12 yaş altındaki cinsel istismar suçlarına ağırlaştırılmış cezalar getirilmiş, 12 yaş sınırının neye göre belirlendiği ise kamuoyuyla paylaşılmamıştır. Şu anda getirilmek istenen af, 15 yaş altı kız çocuklarına karşı işlenen cinsel istismar suçundan hüküm giyen failleri de kapsayacaktır. Yani 12 yaşında bir kız çocuğunun 27 yaşındaki bir erkek ile evlendirilmesi durumunda cezasızlık yoluna gidilmek istenmektedir. Bu cezasızlığın çocuk istismarı suçu faillerine cesaret vereceği ve bu suçu teşvik edeceğini öngörüyoruz. Nitekim, Elbistan Ağır Ceza Mahkemesi kendisinden 9 yaş küçük olan 12 yaşındaki kuzenini evlilik görüntüsü altında istismar eden ve olay gerçekleştiği zamanda “kız çocuğunun yaşını bilmediğini” savunan faili beraat ettirmiş ve Yargıtay da oy çokluğuyla bu kararı onamıştır. “Geleneksel değer yargıları, birlikteliklerin sorunsuz devam etmesi, mağdurun şikayetçi olmaması, ceza verilmesi halinde aile yapısının zarar göreceği” gibi gerekçelerle verilen bu karar, 15 yaş altındaki çocukların cinsel istismarının meşrulaştırılmasının alt yapısının sağlanmaya çalışıldığını göstermektedir. Ayrıca böyle bir af, 2005 yılında kanundan çıkarılan “tecavüzcü ile evlilik durumunda cezasızlık sağlayan” maddenin geri getirilmeye çalışıldığını göstermektedir.
İstismar suçunu evlenme koşullu bir düzenleme ile aklamak çocukların tekrarla istismara maruz bırakılması ve şiddet dolu hayatlara mahkûm edilmesi anlamına gelmektedir. AKP’nin “ Affı bir defaya mahsus yapacağız” açıklaması, “Bir kereden bir şey olmaz” zihniyetinin devam ettiğini göstermektedir. Bu düzenlemeyi yapma gerekçesi olarak, küçük yaşta istismar edilmiş ve evlendirilmiş kız çocuklarının, suç olan bu eylemi gerçekleştiren erkeklerin hapse girmesi sonucunda çocuklarıyla birlikte ortada kalmaları ve mağdur olmaları gösterilmektedir. Çocukları korumakla yükümlü devletin veri dahi paylaşmadan böyle bir gerekçeyle çocukların cinsel istismarını meşrulaştırmaya çalışmasını akıl ve vicdan dışı buluyoruz. İktidara tekrar sesleniyoruz, amaç gerçekten kız çocuklarını korumak ve mağdur olmalarını engellemekse neler yapılabileceğini kadın ve çocuk örgütleri yıllardır haykırmakta! Faillerin değil, çocukların mağduriyetlerini öncelemek ve dahası önlemek elinizde! İstismarcıları affetmek yerine çocukları koruyacak önlemleri hayata geçirin!
Evlenme ehliyeti olmayan çocuklara imam nikahını kıyan din görevlilerinin, kız çocuklarını çocuk yaşta evlendiren ailelerin ve ihbar yükümlülüğünü yerine getirmeyerek buna göz yuman kişi ve resmi otoritelerin cezalandırılması, Türk Ceza Kanunu’nda 15 yaş altı çocukların cinsel davranışa rızasının söz konusu olamayacağının açıkça belirtilmesi, erken yaşta ve zorla evlendirmenin suç olarak düzenlenmesi, evlilik yaşının her koşulda 18’e çıkartılması ve bunların hiçbir boşluk ve yorum farkına yer bırakmayacak şekilde yasalara dahil edilmesi gerekmektedir.
Tüm milletvekillerini tasarının yasalaşmaması için gerekeni yapmaya, başta tüm kadınlar olmak üzere basın ve medya kuruluşlarını ve kamuoyunu bu konunun takipçisi olmaya çağırıyoruz!
Nafaka Hakkı Kadın Platformu
TCK 103 Kadın Platformu
- Published in Genel
DAYANIŞMA MERKEZİ ÇALIŞMALARI
Da(ya)nışma merkezimizde şiddete maruz bırakılan kadınlara, bu şiddetle mücadele ederken bizden istedikleri sosyal, hukuki, psikolojik desteği sağlıyoruz. Kadınlar arasında hiçbir ayrım gözetmeden, hiyerarşi kurmadan, kadınları yargılamadan ve “kadının beyanı esastır” ilkesini esas alarak çalışmalarımızı yürütüyoruz.
Da(ya)nışma merkezimize telefonla, yüz yüze başvurular geliyor ve ayrıca saha çalışmalarımız sırasında başvuru alıyoruz.
Başvurularda kadınlara bizden istedikleri desteği vermeye çalışıyoruz, reçete vermiyoruz. Kurtarıcı olmadığımızı kadınlar olarak yaşadığımız sorunların ortak olduğunu, çözümünde birarada olarak dayanışma ve ortaklık duygusuyla hareket ettiğimizde geleceğini, birlikte güçleneceğimizi ifade ediyoruz.
Da(ya)nışma merkezimize başvuru yapan ve destek alacak olan her kadınla dayanışma esasına göre çalışıyoruz.Yapılan her çalışmada “bir kadın güçlenir,hepimiz güçleniriz”düsturu ile çalışıp ve dayanışma ağları kuruyoruz.
- Published in Genel